Nar çiçeği

Sözüm ona baharların sonunda Kasım soğuğunu kan kırmızısına boyayan içi boncuk boncuk bereket dolu nar, ‘anne’ iken narçiçeği ‘yâr’ imgesidir. Rüzgârını, Fevzi Halıcı şiirinin kıta sonlarında estirirken, yağmurları Cinuçen Tanrıkorur şarkısının nakaratlarında yağdırıyor. “Günaydınım, narçiçeğim, sevdiğim…”Kudretli bir nedimeyi andıran nar ağacının gevrek dallarına asılmış ateşten laledir narçiçeği. Kırmızı ipeklere dolanmış bedeni üzerinden ardına gölge gibi uzanan eteğiyle saray avlusunu okşayan yüzü peçeli kerimesidir Sultan’ın. Ilık iklimlerin nazenin tomurcuğudur o, çiçeklerin en hoş kokulu olanı. Bahçesinde nar biten aşığın Akdeniz rüyası, mendilinin işlemelerinde sarmaşıklar filizlenen Egeli bir ‘gelinciğin’ ilk gençliği…

Köklerinden magmayı çekip dallarına lav pompalayan bir ağaçtır nar, gözbebeklerinden ateş püsküren bir volkandır narçiçeği. İçinde meleklerin yıkandığı nehirlerin suyuyla abdest alan, dikenlerinde şifa dağıtan, fısıltısı zakkumlardan dökülüp gelmiş, bakışları kıvılcım saçan kızıl saçlı bir körpedir. Şairler, amansız bir aşkın pençelerini bağırlarına saplanmış halde görüp kan seylâpları içinde soluklanacak kırmızı bir melek şarkısı aradıklarında ‘narçiçeğine’ sığınırlar. Yahya Kemal için gülü, şalı ve ziliyle hayallerinde oynaşan İspanyol güzeliyken İsmail Karakurt için aşka yürüyen çocuk ruhun elinin yetiştiği son nokta: “Sürüyor şimdi akış/Narçiçeğinin ateşinde/Tınla, kader şarkınla…” Berlin’in Nar Çiçeği’nde Firuzan, onu sönmeye yüz tutan aşkların ortasında, yolu Almanya’da kesişen iki gencin dileklerini gerçekleştiren müjde olarak tasvir ediyor. Sezai Karakoç’a göre ise bambaşka: “ Ellerin, ellerin ve parmakların / Bir nar çiçeğini eziyor gibi !.” Aşk, parmaklarında sihir dokuyan bir kadının dilinde alev topuna dönüşürken, böylesi bir kadının karşısında dik durmayı başarıp onun parmaklarında ezilen bir narçiçeğine benzemesi! Nar ağacı mizaçlı bir kadın için dallarında sürgülenen narçiçeklerine yazılabilecek daha yakıcı bir şiir var mıdır bilemiyorum…

Efsaneye göre Anarkali, halktan bir gence âşık olan Hint Prensesi’nin adıdır. Hint dilinde Anarkali, ‘narçiçeği’ anlamına gelmekte. Anarkali`nin babasının askerleri, bu iki genci aşktayken yakalarlar ve güzel Anarkali`yi diri diri duvara gömerler. Prensesin gömüldüğü yerde, her bahar narçiçekleri açarmış. Efsanenin farklı bir anlatımında, daha sonradan Jahangir İmparatoru olan Mugar Prensi Salim, genç bir prensken Anarkali isimli bir kıza âşık olur. Fakat kız dansçıdır ve ve asil bir kandan doğmamıştır. Bu aşk Prensin babası olan Mugal İmparatoru Akbar tarafından yasaklanır. Anarkali İmparator Akbar`ın emriyle, çarşının içerisindeki bir duvara canlı canlı gömülür. Onun güzelliğini anlatmak için Anarkali ismi ona bağışlanır. Orijinal isminin Nādira ya da Sharf-un-Nisā olduğuna inanılır. Evet, efsanelere konu olmuş bir çiçektir ‘narçiçeği’…

Gecenin bu saatinde, vakit nar ağaçları için pek müsait olmasa da onların dallarında, derisinin altından hafifçe gıdıklayarak ‘narçiçeği’ mevsiminin geldiğini haber veren şiirler yazılıyor. Sanki damarlarında üç mevsim kan biriktirmiş gibi uyanınca yüzü kırmızıya boyanan sevimli canlar var. Uyan artık, günaydınım, narçiçeğim, sevdiğim…